DOKTOR ÖĞRETİM ÜYESİ BURCU GENÇ KÖSE
RECEP TAYYİP ERDOĞAN ÜNİVERSİTESİ/SAĞLIK BİLİMLERİ FAKÜLTESİ/HEMŞİRELİK BÖLÜMÜ/HEMŞİRELİK YÖNETİMİ ANABİLİM DALI/ Sağlık Bilimleri Temel Alanı Hemşirelikte Yönetim
Birlikte çalıştığı kişiler Proje Konusu
Anne sütündeki pestisid düzeylerinin ilk 1 yaşta gelişen atopik dermatit, gıda allerjisi ve tekrarlayan wheezing atakları ile ilişkisi
Proje Konusu
Ratlarda Nisin Antimikrobiyal Peptid’in Hızlı Üst Çene Genişletmesi ve Sfenooksipital Synkondrozis Üzerindeki Etkisinin Değerlendirilmesi
Proje Konusu
Yeni Bir Adeziv Rezin: Nisin Antimikrobiyal Peptidi İlave Edilmiş Adeziv Rezinler
Proje Konusu
Dental adezivlerden beklenen özellikler, ortodontik braketlerin dişe bağlanma gücünü arttırması ve mümkünse antimikrobiyal etkiye sahip olmasıdır. Bu amaçla son dönemlerde adezivlerin içeriğine nanopartiküller eklenerek özellikleri geliştirilmeye çalışılmaktadır. Antimikrobiyal peptitler, çürük tedavisinde geleneksel antibiyotiklere bir alternatif olarak kabul edilmiştir. Dolayısı ile peptit ilave edilmiş bir bond ajanının ortodontik tedavilerde kullanımı, tedavi sırasında çürük oluşumunu önlemek açısından çok önemli bir adım olacaktır. Bu çalışma, in-vivo olarak üretilen Nisin antimikrobiyal peptit (AMP) içerikli geliştirilen adeziv ajanının, invitro olarak ortodontik braketlerin bağlanma dayanıklılığına (SBS) ve artık adeziv skorlarına (ARI) etkisini değerlendirmeyi amaçlamaktadır. Biyosentetik AMP üretimini takiben, ideal AMP/Bond derişimi ve bu karışımın antimikrobiyal etkinliği test edildi. AMP içerikli bond ajanının SBS ve ARI skorlarını belirlemek amacıyla ortodontik amaçla çekilmiş 80 adet maksiller premolar diş kullanıldı. Daha sonra 80 diş rastgele 2 eşit gruba (n = 40) ayrıldı. Grup 1: Kontrol grubu (AMP içermeyen, standart adeziv ajanı ile bondlanan dişler); Grup 2: Deney grubu (AMP içerikli adeziv ajanı ile bondlanan dişler). İstatistiksel analiz, SPSS yazılımı (Windows sürüm 20.0 için SPSS; SPSS Inc, Chicago, Illinois) kullanılarak yapıldı. Verilere normal dağılım testi uygulandıktan sonra, veriler normal dağılım göstermediğinden non-parametrik testler (Mann-Whitney U testi) uygulandı. ARI skorları için Fisher'in kesin testi kullanıldı. İstatistiksel anlamlılık P<0.05 olarak kabul edildi. Lactococcus Lactis bakterisinden in-vivo olarak sentezlenen Nisin AMP’in ideal derişimde (1/40) bond (3M Espe, Scotchbond Universal Plus Bonding, Almanya) ile homojen çözelti oluşturması sağlandı. AMP içerikli bond ajanının karyojenik mikroorganizmalardan Streptococcus Mutans ve Lactobacillus suşlarına karşı antimikrobiyal etkinliği test edildi. Antimikrobial peptit (AMP) tek başına 2.7 cm zon çapı oluştururken 1/40 AMP-bond (sırasıyla) karışım oranında 1.2 cm zon çapı elde edildi. Nisin AMP ilave edilmiş adeziv bond ile yapıştırılan dişlerde SBS değerlerinin (17.49±5.31), kontrol grubuna göre (14.54±4.96) anlamlı ölçüde yüksek olduğu belirlendi (P=0.004). Nisin AMP içerikli bond ajanının, adeziv & diş lehine, kontrol grubuna göre daha yüksek ARI skorlarına sahip olduğu belirlendi (ARI=3, N=20). Lactococcus Lactis bakterisinden elde edilen Nisin AMP, adeziv bond içeriği ile karıştırılıldıktan sonra da St.Mutans ve Lactobacillus suşlarına karşı antimikrobiyal etkinliğini sürdürmüştür. Nisin AMP içerikli adeziv bond ajanı ortodontik braketlerin dişe bağlanma dayanıklılığını (SBS) ve adeziv & diş lehine ARI skorlarını arttırmıştır.
Proje Konusu
Hiperürisemi, dünya genelinde yaklaşık 200 milyon insanın etkilendiği bir hastalıktır. Hiperürisemi kontrol altına almak için büyüyen küresel talepler ürik asiti klinik teşhis için en çok tercih edilen analit yapmıştır. Günümüzde ürik asit tayininde çeşitli kolorimetrik, polarografik, kromatografik, spektrofotometrik yöntemler kullanılmaktadır. Ancak bunlar genel olarak özel ekipman ve uzman gerektiren zaman alıcı ve pahalı sistemlerdir. Daha ucuz ve zaman almayan ve ürik asit seviyelerindeki keskin değişimi tespit etmek arzu edilen bir durumdur.Ürik asit biyosensörleri hiperürisemi kontrol sistemlerinin anahtar bileşenidir. Üreaz temelli amperometrik enzim elektrotları, ürik asit testi için basit, kullanımı kolay sistemler arasında başı çekmektedir ve ürik asitin devamlı izlenmesinde önemli bir rol oynadığı düşünülmektedir.Biyosensör oluşturulmasında öncelikle biyoaktif tabaka oluşumu için nanopolimer geliştirilip bu nanopolimer altın elektrot yüzeyine bağlanacaktır.Elektrot yüzeyine bağlanmış olan nanopolimer üzerine üreaz enzimi self assamblemonolayer (SAM) oluşturacak şekilde eklenip ürik asit ile tutuklanacaktır. Biyosensör cevabında doğrusallık gösterilecektir. Geliştirilen biyosensör sisteminde enzim konsantrasyonu, altın elektrodunnanopolimerde bekleme süresi, ürik asit konsantrasyonu, nanopolimer konsantrasyonu, pH ve sıcaklık gibi parametreler için optimizasyon çalışmaları yapılacaktır.
Proje Konusu
Konjenital Adrenal Hiperplazi (KAH), cinsiyet gelişim bozukluklarına neden olan otozomal resesif bir hastalıktır. Kortizol biyosentezindeki enzimlerden birinin eksikliği sonucunda meydana gelmektedir. Kortizol öncüllerinin aşırı oluşumu ve özellikle 17-OHP birikimi gerçekleşmektedir. Olguların erken tanı ve tedavisi mortalite ile fiziksel ve bilişsel morbiditeyi azaltmaktadır.Günümüzde rutin olarak yenidoğan taraması yapılmayan bu hastalık için 17-OHP’yi ölçen kitlerfloresans immunoassay ve enzyme-linked-immunosorbent assay (ELISA) esasına dayanmakta ve yenidoğan taramasında yalancı pozitiflik durumu olabilmektedir. Yeni nesil yöntemlerden LCMS ise yüksek maliyetlidir. Bu açıdan maliyeti düşük olan biyosensör sistemleri ile bir ölçüm yöntemine ihtiyaç bulunmaktadır. Biyosensörler biyolojik sistemler ile kombine edilmiş sensör sistemleridir. Biyolojik ve sentetik süreçlerin izlenebilme ve anlaşılabilme olanağı sağlayan biyosensörler, tıbbi ölçüm ve analizlerinde günümüzde önemli bir role sahip olmaktadırlar.Biyosensör yöntemi ile geliştirilecek böyle bir yöntem ileriki dönemlerde yenidoğan taramasında KAH tanısında kullanılabilecek bir testin ön basamağını oluşturmada bir adım olabileceği düşünülmektedir.
Proje Konusu
Prenatal tanı invaziv ve non-invaziv test (NIPT) şeklinde yapılabilmektedir, ancak invaziv yöntemler abortus, enfeksiyon gibi risklere sahip olduğundan tanılamada non-invaziv yöntemlerin kullanımı gün geçtikçe artmaktadır. Bunlar arasında klinikte kullanımı giderek yaygınlaşan maternal kanda serbest fetal DNA (cffDNA) testi dikkati çekmektedir. Genetik anomali türlerinin görülme oranı canlı doğumlarda majör anomali oranı 3’tür. Yüksek mortalite ve morbiditeye neden olmasından dolayı genetik anomalilerin prenatal dönemde tanılanabilmesi hayati önem taşımaktadır. Test yüksek riskli gebelerde gebeliğin erken dönemlerinde gebenin kan örneğinin alınması ve maternal plazmadaki serbest fetal DNA’ nın elektrokimyasal olarak tayini ve miktarının ölçülmesi esasına dayanmaktadır. Sağlık çalışanları tarafından testin sahada kullanımına yönelik güncel kriterlerin bilinmesi maternal ve fetal risklerin ekarte edilmesini sağlayacaktır. Bu çalışmada, non-invaziv prenatal tanı yöntemi olarak kullanılabilecek fetal Cell-Free DNA tayinine yönelik genosensör dizaynının yapılması amaçlanmıştır.
Proje Konusu
Fizyolojik sıvılarda hidrojen peroksit tayini yapabilmek amacı ile hızlı güvenilir ve ucuz olan yeni bir sistemin geliştirilmesi